Meridyen Eğitim Kurumları

Dr. Ahmet Bekaroğlu


HABERTÜRK GAZETESİ`NİN BENİMLE YAPTIĞI RÖPORTAJ..

Televizyoncu  ve yönetmen Cem Sertesen Bey, `Nuh Tufanı  Asrın Keşfi` başlıklı bir kitap yazmıştı ve konunun Semavi dinler açısından durumu ile ilgili geçen yıl benden bilimsel bir makale istemiş ve ben de `yirmi dört sayfadan oluşan `Nuh Tufanı` başlıklı bir makale yazmış ve bu makalem kendi ismimle kitapta yayınlanmıştı.


Okur Kitaplığından çıkan ve beş bin adet basılan eser, yakın geçmişte ingilizceye de tercüme edildi. Konuyu haber yapacak olan Habertürk Gazetesi de Cem Sertesen`le roportaj yaptı ve benimle de irtibat kurdu ve röportaj yapmak istedi. Ben de kendilerine aşağıdaki içerikte gerekenleri söyledim. Bir anlamda kitaba yazdığım makalemi özetledim ve bu özeti sizlerle de paylaşıyorum. İşte Habertürk`e verdiğim röportaj;

Nuh Tufanı Vakası; geçmişte üzerinde çok çalışılan bir konudur. Cem Sertesen Bey de yakından tanık olduğum kadarıyla yirmi beş sene süreyle bu konuda yoğun olarak çalışıyor, belgeler topluyor, görüntüler alıyor ve bu konuda malzeme topluyordu. . Nuh Tufanı konusunda bundan sonra da çalışma yapılacaktır. Çünkü insanın yapısında gizemli konulara ilgi duymak vardır. `Nuh Tufanı`nın  neden gerçekleştiği,  bu afetin ne sebeple başladığı ve ne kadar sürdüğü,  tufandan sağ olarak  kurtulanlar ile azgın sularda boğulanların kimler olduğu?`  konuları aşağı yukarı herkesin bildikleridir. Ancak `Nuh Tufanı`nın gerçekleştiği bölge ve Tufan sona erdiğinde Hz Nuh`un gemisinin nerede karaya oturduğu?` konusu yani `Tufanın bölgesel mi, yoksa tüm yerküre üzerinde mi gerçekleştiği ve geminin nerede karaya oturduğu?` konuları üzerinde hep ihtilaflı görüşler vardır ve geçmişten günümüze kadar yapılan çalışmalar hep bu iki konu üzerinde yoğunlaşmıştır ki bundan sonrada da aynı olacağı anlaşılıyor. Cem Sertesen Bey de, uzun yıllar süren çalışması sırasında bendenizin görüşlerine de müracaat ederek, `aman ha semavi dinler ve özellikle de Kuranı Kerim açısından bir hataya düşmemeyeyim` diye ` titizlik göstermiş ve bendenizden bu konuda bilimsel bir makale talep etmiştir.  Bendeniz de bir Sarıyer`li  olarak kendisini kıramadım ve bu sorumluluğu alarak yirmi beş sayfaya yakın bilimsel bir makaleyi `Nuh Tufanı`nı semavi dinler açısından`  ele alarak kendisine verdim. Böylece Nuh Tufanı başlıklı makalem Cem Bey`in `Nuh`un Gemisi Asrın Keşfi` isimli kitabının son bölümünde yer almaktadır.  Orada da anlattığım gibi, bir defa şunu belirtmek isterim Kuranı Kerim bize  şöyle bir görev vermiyor, `gidin Nuh`un gemisini bulun, tufan nerede sona erdi, bölgesel mi yoksa yerküre üzerinde mi oldu? gemi nerede karaya oturdu?` diye. Çünkü Kuranı Kerim`in amacı; isim ve yer vermek değildir, tam aksine Kur`an`ın amacı;  `insanlığın, önce dünyada sonra da ahirette mutlu olacağı kuralları ortaya koymaktır`. Yani Kur`an`ın amacı; `insanlığın  mutluluğunu sağlayacak zeminin oluşturmasını sağlamaktır`. Bu girişten sonra şimdi konunun ana fikrine dönelim.  Tevrat`a gören Nuh Tufanı; evrenseldir yani  Tevrat`ın Tekvin Babı`na baktığınızda,  `yaptıkları yanlışlar nedeniyle Yehva, insanlığa kızmış, onları yarattığına pişman olmuş ve bu sebeple Tufanı başlatmış, gemiye binenler dışında yerküre üzerinde inananlar dışındaki tüm canlıları yok etmiştir`.  İncil`de de bundan farklı şeyler söylenmez, genelde  Tevrat`ta geçen hususlar kabul edilir ancak farklı olarak,  Birinci Petrus Babında,  `Tufan sona erdiğinde Nuh`un yanında gemide yedi kişinin daha olduğu` kabul edilmektedir. Ayrıca Tevrat`t`tan,  `Tufan sırasında göklerin kapıları açılarak, Tufan sularının yeryüzüne indiği,  kırk gün ve kırk gece yağmurun yağdığı ve Yahve`nın geminin kapısını kapattığı, suların yükseldiği suların dağları on beş arşın  aştığı, yeryüzündeki her şeyin yok olduğu,  sadece Nuh ve geriye gemideki yedi kişinin kaldığı` anlatıldığından anlıyoruz ki; Tevrat`a göre Nuh Tufanı, tüm yerküre üzerinde oldu. İslâmi kaynaklarda Nuh Tufanı`nın tüm yerküre üzerinde olduğunu söyleyen âlimler olsa da; Kur`an-ı Kerim açısından, Nuh tufanının,  tüm yerküre üzerinde olduğunu söyleyenlerin hilafına, bölgesel olduğunu kabul etmemiz mümkündür.  Çünkü Nuh Suresinin birinci  ayetinde buyrulduğu gibi, `Hz Nuh kendi kavmine gönderilmiştir`. Bu konu Kur`an`da şöyle anlatılır, ` kendilerine yakıcı bir azap gelmeden önce Biz Nuh`u kendi kavmine gönderdik` (Nuh, 71/). Bu ayete göre Nuh Tufanının yerel olarak gerçekleştiği ortaya çıkıyor. Çünkü Kuranı Kerim bildirdiğine göre Nuh tufanının muhatabı Nuh`un kavminin inanmayanlarıdır ve Tufan onları cezalandırmak için gönderilmiştir. Bu sebeple Hz. Nuh`un davetini duymayanların cezalandırılması İlahi adaletle bağdaşmaz, bu aynı zamanda Kur`an`ın getirip hukuka armağan ettiği `suçun ferdiliği ilkesine` tezat teşkil eder (İsra, 17/15).  Bu sebeple Nuh Tufanı`nın yalnız Nuh`un kavminin yaşadığı bölgeye has olması gerekir.  Çünkü Kur`an-ı Kerim`e göre, `biz elçi göndermedikçe azap edici değiliz` (İsra, 17/15) buyruğu  üzere, Allah`ın elçi göndermeyip uyarmadığı bir kavmi helak etmesi düşünülemez.  Kaldı ki `mesajı evrensel olmak` Enbiya suresinin 107. ayetine göre sadece Hz Muhammed`e özgüdür. Dolayısıyla Kuranı Kerim açısından Nuh Tufanının bölgesel olduğunu söylemek mümkündür.  `Nuh Tufanı`nın, tüm yerküre üzerinde olduğunu` eski çağlarda söyleyen insanlar, dünya denince sadece bulundukları bölgeyi idrak ediyor ve bunun için böyle bir yoruma gidiyorlardı. Kaynaklarda yer alan bilgilere göre  bu sebeple ilk çağlarda Mezopotamya`da meydana gelen Tufan Hadisesinin bütün dünyada gerçekleştiği sanılıyordu.  Tevrat`a göre Nuh`un Gemisi Ararat Dağı`nda karaya oturmuştur,  yani onlar bundan  bugünkü Ağrı Dağı`nı anlıyorlar. Kur`an-ı Kerim`e göre ise,  Hz. Nuh`un Gemisi Cudi`de karaya oturmuştur` (Hud, 11/44). Cudi dediğimizde halk dilinde ya da halkımızın anlayışın da benim de vatani görevini yaptığım Şırnak ilimizin hudutları içerisindeki Cudi Dağı dile gelir ya da anlaşılır. Yani burada  şöyle bir soru karşımıza çıkıyor;  `Cudi denince Türkiye`mizin Güneydoğu bölgesindeki Şırnak ilimizin hudutları içerisindeki Cudi Dağı mı,  yoksa Cudi ismiyle Musul şehri ve Cizre`nin de içerisinde olduğum tüm Mezopotamya ve Şırnak ve Ağrı illerinin de içerisinde olduğu bölgenin tamamını mı anlamamız gerekiyor?`. Bu konu ile ilgili alimler arasında farklı görüşler var, Şöyle ki; Cudi kavramı; bir dağın özel adı değil, Cudi kavramı; `yüksek yer ve bereketli topraklar anlamına gelen` Nuh ve beraberinde olanların tufan sonrası indirildikleri bereketli toprakların adıdır`. Hatta Hz Nuh`un kabrinin Musul ve Cizre gibi şehirlerde olabileceği` ile ilgili rivayet de kaynaklarda yer alıyor.  Bendeniz bu makale de, Hz. Nuh`un Gemisi`nin Şırnak`taki Cudi Dağı`nda, ya da Doğubeyazıt`ın Durupınar Site bölgesinde yani Ağrı Dağı eteklerinde olabileceği konusunda kaynaklarda somut bilgi olmadığı için net bir şey söylemedim. Zaten elimde somut bir kaynak olmadığı için söyleyemezdim de.  Sadece bu konuda,  `semavi dinlerde, konuya nasıl yaklaşıldığını?` objektif bir şekilde ortaya koymaya çalıştım. Bilginlerden bir kısmı; `Cudi`nin, bir dağa özgü isim olduğu` görüşünde iken, diğer bir kısmının da, `Cudi Kavramı`nın; yüksek yer, zirve ve bereketli topraklar anlamına gelen Hz. Nuh ve kendisine inanıp gemiye binenlerin tufan sonrası bereketli geniş topraklara indirildikleri görüşünde oldukları` tespit edildi. İşte söz konusu `Nuh`un Gemisi Asrın Keşfi` isimli eserinde Cem Sertesen  ve Erkan Kösedağ beyler;  `Nuh Tufanı`nın Doğubeyazıt Durupınar Site bölgesinde olabileceği` konusunda bilimsel çalışmalar yapılmasını istiyorlar. Tevrat İncil ve Kuranı Kerim`e göre  konuyu anlatan benim makalemin de bulunduğu   bu araştırma konuya ilgi duyanlara bir bakış açısı sunuyor. Başlangıçta söylediğim cümleyi tekrar etmem gerekir. Kuranı Kerim bize, `Hz. Nuh`un Gemisi`ni gidin bulun,  nerede karaya oturdu?`  diye bir görev vermiyor.  Kur`an`ın böyle bir amacı olsa; ilk önce Hz. Muhammed`in kabrinden bahseder. Burada yanlış anlaşılmasın, Hz. Muhammed`in kabri biz müslümanlar için çok önemlidir, burada vahhabi bir anlayışa imada bulunmuyorum, ama Kur`an`ın temel amacının öncelikle; `insanlığın mutluluğunu sağlayacak kuralları gündeme getirmek olduğunu` belirtmek istiyorum. Bu bağlamda Hz. Nuh`un gemiisi`ni araştırma gibi dini `farz` bir görevimiz olmadığını belirtmek istiyorum. Ama bu, tarihi ya da arkeolojik gibi bilimsel çalışmaların yapılmasına asla engel teşkil etmez. Ama bilim kalkar ve, `elde ettiğin son somut verilere göre Nuh Tufanı şu bölgede oldu, Hz. Nuh`un Gemisi  şurada karaya oturdu` derse;  Kuran`ın  buna da bir itirazı olmaz. Çünkü Kur`an-ı Kerim, `Oku` (Alâk, 96/1) emri ile bilimsel çalışmayı başlatır, bilimin üretimlerini istisnaları bir yana kendi ürünü gibi görür. Benim kaynaklardan anladığım bunlardır..